Wednesday 20 August 2014

DAY1 – 15.08.2014 - ERIVAN YEREVAN ARMENIA ERMENISTAN


Gece 23:30 gibi variyorum Erivan havalimanina. Yeni ve sik, eski sovyet ulkelerinde alistigim gibi, eskisi yikilmis yenisi ayni yere yapilmis havasi var. Pasaport kontrolu hizli ve rahat, hicbir soru yok, burada da Iphone’u ile mutlu bir polis memuru pasaportuma bakarmis gibi yapip damgayi vuruyor ve disaridayim. Ilk olarak taxi’ye yetecek kadar parayi hemen orada acik olan bankadan bozduruyorum, sonra taksi bulmak icin disari cikiyorum. 



Havalimani taksileri belli, onun disindaki normal taksilerden birinin soforu ile konusuyorum. Pazarlik 5000 ile basliyor ben 2500e bitiriyorum. Sehire giden yol, eski kohne Sovyet zamani binalari ve gece klubu (kumarhane) dolu. Sehirin icine varinca ortam degisiyor, parklar, cesmeler, fiskiyeler ve binalar cok farkli bir sehir havasi veriyor gece isiklandirmasi ile. Downtown hostel merkezde ama tahmin etmedigim gibi, hostel ne temiz ne de hostel havasi var. 


Giris kat bir daire ve altindaki depo olarak kullanilan bir mekani hostel’e cevirmisler. Uzerine de overbooking olunca, kanape’de yatan insanlari gormek sasirtici olmuyor. Ben de overbooking kurbaniyim, tek kisilik odamdan oluyorum ve 12 kisilik odada kalmak zorundayim. Yatacak yer var ya gerisini dert etmem. Bir saat boyunca resepsiyon’dan info almaya calisiyorum, iyi ingilizce biliyor ama ben rusca konusana kadar hep kisitli bilgi. Konusma rusca’ya gecince, her tarafa hostel taxi (private hire) ve fiyatlarinin normal taxi’lerden cok ucuz oldugunu anliyorum. Karabag’a giden bir taxi’de yer oldugunu onlarla gidebilecegimi soyluyor, ama sofor’u arayinca cevap negatif. Neyse saglik olsun deyip, birinci gunu Erivan’da gezmeye karar veriyorum.
Sabah hizli bir kahvalti, yani peynir ve ekmek ve cay, hostelin light breakfast’i. Akabinde bir iki tam bilmedigim yeri resepsiyon’a sorarak yola koyuluyorum. Hostel’lerde ve tur sirketlerinde detayli bir harita var, ben herzaman harita bastirarak gittigim icin ben harita almadan direkt yola cikiyorum.
Ilk dikkatimi ceken haritada bircok yere Van ve Ararat adinin verildigini, Arapkir ve Malatya isminde semtler olmasi, belki baska benzer isimler de var ama bakamadim detayli haritaya, cunku Ermeni Alfabesi ile yazilmis. Sokaklarda dolasan insanlara bakiyorum, sanki Turkiye gibi. Bize bu kadar benzeyen, hep İtalyanlari, İspanyollari, hatta Yunanlari soylerler Turklere benzer diye.Dunya’da Turklere bu kadar benzeyen baska bir halk bulmak mumkun degil bence. Gerci Gurculer de bize benziyor ama Ermenilerin kadinini da erkegini de bizden ayirt etmek mumkun degil. Her biri Hamza Dayi, her biri Ayse Teyze. Genc kusak inanilmaz bakimli. Ozellikle kizlarin her biri Erivan sokaklarinda defileye cikmis gibi. ABD’deki akranlari Kim Kardashian gibi acayip sevimliler ve cok sekerler. Anadolu’nun o sicak terbiyesini aldiklari her hallerinden belli. Yuzyillarca beraber suren ortak yasam, kulturleri adeta esitlemis. Yemek isimlerinin cogu ayni: Basturma, biber, dolma, kedayif, hashlama, kyufta, lahmajoon, nar, patlijan, sujukh, vb. Kisnis derdi burada da suruyor. Ayni sekilde kendine has anlasilmaz alfabe derdi de. Erivan’in hemen her yerinde,  buz gibi sularin fiskirdigi fiskiyeli cesmeler var. Suya agzimi dayayarak,  kana kana icmistim dun. Hem soguk,  hem hijyen,  hem de hicbir Ermeni,  metal aksamini kirmamis henuz, cok ilginc 




Ilk hedefim Opera Meydani ve Opera Binasi. Hostel’den cikinca havanin ne kadar sicak oldugunu fark ediyorum, herhalde 30C.


 
Sokaklar tertemiz, heykellerle bezenmis, ayrica heryerde cesmeler var. Bazilari da sanat eseri. Suyun tadi gayet guzel, ilginc ama herkes sokaktaki cesmelerden su iciyor. Suya para kaptirma derdi yok burada. Binalarda kullanilan kirmizimsi toprak rengi dis kaplama inanilmaz yakismis, ermeniler gul Kurusu dedi renk icin.
Opera Binasi da baska bir sanat eseri. Biletlere bakiyorum ama 3 gun icinde yer bulmak imkansiz. Fiyatlar ise Avrupa’nin beste biri ya da onda biri fiyatina.
Opera Binasinin karsisina dusecek sekilde bir heykel parki (Cafesijan muzesinin bir parcasi olan) var, bu tam anlamiyla supriz. Acik hava muzesi gibi. 




Buranin hemen arkasi da Kaskat dedikleri, yukaridaki sovyetler birligi 50nci yil dayanisma anitina cikan bir yuruyen merdiven olan tepenin icine gomme seklinde insaa edilmis seyir teraslari sanat eserleriyle bezeli, ayni sekilde icerisi de muze olan bir yapi. 






Her katindan disari cikip sehire bakiyorum ve fotografliyorum, gerci oturmak yasak ama manzara da (arkada Agri dagi tum heybetiyle) seyir teraslarindaki inanilmaz tas isciligi ve heykeller inanilmaz guzel, ayni Ankara da Basganimizin yaptigi gibi, heryer heykel. Kaskat’in icerisindeki muzeler de farkli zevklere hitap ediyor. Kaskat denen bahce-merdiven-muze karisimi yoldan en tepeye variyor. Yukari cikmak dura kalka 20-30 dakik aliyor. Tepeye varinca Erivan'in tum mahalleri rahatca seciliyor. 




Kaskatlar dedikleri alan da enteresan bir icat. Sehre dimdik bakan ve karsisina Agri dagini alan bir tepe kat kat tiraslanip, kat kat icine girilerek bir guzel sanatlar ve muze kompleksi olusturulmus. Disaridan 35 derece sicakta tirmanilmasi imkansiz gorunen bu cokkatli cokmeydanli sistemin icinde zirveye kadar ulasan bir yuruyen merdivenler agi oldugunu vakitlice ogrenmemiz hayat kurtariyor. Her katta yer alan avlularda farkli bir konseptte duzenlenmis bir havuz-fiskiye-duvar ve heykeller birlikteligi var. Yine her katta, yapiyi saran Cafesjian muzesinin (sehrin en prestijli sanat muzesi) sergi salonlari var. Kompleksin tepe noktasinda da asil muze binasi icin insaat devam ediyor. Kisaca hic durmadan yukariya kadar direkt olarak cikan yuruyen merdiven kullanilabilinir.
Son katta devam eden insaat sebebiyle disaridan yukaridaki anita cikiliyor. Manzara dedigim gibi cok etkileyici Agri dagi tum heybetiyle arkada olunca kucuk Agri ile. Anit tipik soviet anitlarindan artik kaniksadigim, ruhsuz savas dostluk kahramanlik vs aniti.



Anitin karsisinda bir park gozume carpiyor, asagidan gordugum kizgin bakisli Kadin Heykeli bu istikamette olmasi lazim gerek deyip, caddeyi gecip dev park kapisindan giriyor ve parkin icinde yurumeye basliyorum. Eski bakimsiz ama tertemiz bir park. Hava sicak, yaslilar agaclarin altina uyuyorlar. 5-10 dakika kadar yurudukten sonra ultra-devasa Ermenistan'in Anasiyla karsilasiyorum. 


Apartman kadar bir kaide uzerine oturan ve elinde kiliciyla Agri Dagi'ni seyreden bu ananin temel islevinin Ermeni kultur ve karakterini yansitmak oldugu soyleniyor, Turkiye'ye karsi da bir nevi sehrin ve ulkenin muhafizi gorevini ustlenmis. Daha evvel uzerinde Stalin’in oldugunu okumustum, en az pos biyik Gurcu kadar sevimsiz, gelen gideni aratir, ya da guce tapan eski paganlar darken icimden, orada Diyarbakir veya Van turkuleri soyleyen ama dili biraz farkli hemso’lari goruyorum. Tipler benzer ama pek anlasamiyoruz, onlar rusca bilmiyor ben de ermenice. Turkce konussam anlarlar mi diye de icimden gecmiyor degil, neyse benimle makara yapiyorlar az biraz. Kafami kaldirip tekrar anita bakiyorum. Kaidesi hakikaten de cok buyuk. Merdivenlerden cikinca, kaide icinde bir kapidan iceri giriyorum, rusca konusunca para istemiyorlar, ruslara saygidan mi bilemedim. Savas muzesi anlamina gelebilecek bir ismi var muzenin. Iceride bir suru Karabag savasini anlatan fotograflar var, yazilarin hemen hepsi Ermenice, Rusca bile yok. Bir fotografta simdiki anitin eski (Pos biyik Stalin) ve yeni hali var. Muzeden cikmaya yakin, kadin soruyor nerelisin diye, Turkum deyince, sasiriyor kadin gorevli, geri gidiyor, halbuki anlatacak zannediyordum muze ile ilgili bilgileri. Cok gereksiz ve anlamsiz bir muze, hemen disari cikiyorum. Muzeni disinda, eski tank arazi araci ucak fuze var, tahminen Karabag savasindan. O kadar eski ve dandik ki, ama icerideki fotograflarla ortusuyor, herhalde gercektir diyorum. Muzenin oldugu park’in icinde bulunan LunaPark’in icinden gecerek disari cikiyorum. LunaPark’ta baska bir zaman tuneli, huzunleniyorum, o kadar eski ve virane olmasi ve hala calismasi sasirtici.
Simdiki hedefim kapali oldugunu tahmin ettigim ama yine de herhalikarda gitmek istedigim Meshur Muze. Bir taksi ceviriyorum (1500AMD) vererek yola koyuluyoruz. Muze kapali tahmin ettigim uzere ama ufak bir bolumu acik. Nerelisiniz? Turkum soru cevabimdan sonra hizlica hala acik olan bolumu gezip cikiyorum. Bana verilen bilgi, yeni(lenmis) bir muze olarak 2015’te 100ncu yilda acilacagi uzere. Muzenin ustune cikiyorum, park ve 2 adet anit var. Biri kubbe seklinde oval digeri de sivri. Sanki bir kazik atma isareti mi? Hummali bir calisma var, bir cok tas iscisi hem restore ediyorlar hem de taslari yenileri ile degistiriyorlar. Daha evvel okudugum her daim muzik yayini ile verilen agit tas kesme makinalarinin seslerine karismis durumda. 100ncu yila hazirlik inanilmaz boyutlarda, bunu sehiri gezerken de gozlemledim. Heryerde insaat ve resterasyon ve kapali muze/anit/serge var. 100 sene suren bir aciyi taze tutmayi becermek gercekten de saygiya deger, ya da politanin en guzel uyutani, Turkler bize toprak verecek, siz merak etmeyin alacagiz bizi secerseniz deyip, ulkenin en zengin 2nci veya 3ncu adami olmak da baska bir politika sanirim. Ekonomi bozuk, olsun biz Turklerden yakinda para ve toprak alacagiz, Rusvet ve yolsuzluk had safhada, merak etmeyin Turkler para verecek vs. Zor isler, Allah sabir versin.




Kompleksin disaridan gorunen kismi "anit", zeminin altinda ise muze bulunuyor. Anit, uzaktan gordugum tas stel'den ve her biri "kaybedilmis 12 Ermeni vilayeti"nden birini simgeleyen, dairesel temele oturmus 12 egik bloktan murekkep. Bu onikilinin ortasinda surekli yanan bir ates var. Ben oradayken yapilan tadilattan dolayi insanlar fotograf cekip kosa kosa ayriliyordu. Tas kesildigi icin goz gozu gormuyordu.
Tekrar muzeye geri donecek olursam, muzenin gezebildigim kisimlarinda hicbir cok etkileyici birsey olmadigi icin katil turkler barbar turkler, jon turklerin 3’u vs gibi brosurlerden baska birsey yoktu. Haliyle bana daha evvel okudugum yazilardaki kadar etki yapmadi. Bu arada giris koridorunda bugunku Turkiye'nin bir haritasi var uzerinde donemin Ermeni yerlesimleri isaretlenmis (yani harita boydan boya isaretlenmis), serginin devaminda da adi gecen illerin Ermeni topraklari olduguna dair bir vurgu var, zaten sergi salonunun cikisinda da Dogu Anadolu/"Bati Ermenistan" illerinden getirilmis topraklarin sergilendigi bir alan var. Su anda eskiden Ermenilerin yasadigi alanlarda kimin yasadigini bilmedikleri icin sanirim (ki yanildigimi ilerideki gunlerde anladim) Turklerden toprak talebine biraz gulumseme ile baktim. Bunun yerine Ermeni,Turk,Kurt,Suryani,Laz,Gurcu,Abaza,Cecen,Tatar 50 milletin huzurlu yasadigi bir cografyadan bahsedilmesi daha anlamli olurdu, bence. Neyse, yorum yapmaya gerek yok, gecmiste olanlar ortada, kimin nerede yasadigi belli, ama Ermeni politikacilarin da bazi seyleri sonuna kadar somurmeleri anlamsiz, cozum yerine, cozumsuzluge oynamak guzel bir politikaci cep doldurma taktigi.
Neyse muzenin kapali olmasindan dolayi tuttugum taksiciyi birakmadim, kisa bir pazarlikla 500AMD ile sehirdeki Cumhuriyet Meydanina dogru yola ciktim. Cumhuriyet Meydani cok guzel planlanmis ve Eski Sovyetlerde gorduklerim arasinda en guzellerinden biri. Bir kosesinde bulunan bina hem Tarih Muzesi hem de Milli Sanat Galerisi.



Iceriye giriyorum, ilk uc kat Tarih Muzesi, giris bileti 1000AMD. Butun muzelerde oldugu gibi burada da cogunlukla butun yazilar Ermenice, rusca bile yok. Ama rakamlarda bir degisiklik yok, en azindan o biraz fikir verebiliyor. Her odada 2 gorevli var gibi sanki, ogle molasi oldugu icin mi anlamadim ama cogunun hicbir bilgisi yok. Bu ne diyorum, ne yaziyor diyorum rusca, cok ortalama cevaplar veriyor, bastan savmaci. Anadolu topraklarindaki Kilikya Ermeni Kralliginin ( 1080 – 1375 ) tanitim panosu İngilizce. Cukurova ve Toros Daglarinda yasamis olan Kilikya Ermenleri,  19. y.y’dan sonra Fransiz Oryantalistlerinin kiskirtmalari ile,  bereketli topraklara tekrar sahip olabilmek icin,  hareketlenince,  Osmanli Yonetimi ile aralari acildi. Silahlar,  kuyumculuk ve el sanatlari,  bizde de gelenek olan,  altin ve para dizili basliklari izledikten sonra,  girdigim salonda, yine zorunlu goc fotograflari ve notlari ile karsilasiyorum. Fotograf cekmek kesinlikle yasak,  zaten her salonda gorevli kadinlar,  salona girer girmez,  oturduklari tabureden kalkarak,  burnumun dibinde,  benimle beraber adim adim geziyorlar. Ama yine de fotograf cekiyorum. Fotograflar cok vurucu. 100ncu yil muzesinde gormedigimi burada goruyorum ve fotograflar her ne kadar da aciklamasiz olsa da bu bolumdeki kadin gorevli daha bilgili ve anlattiklari (resimlerde alt yazi veya aciklama yok) beni bambaska bir boyuta tasiyor.
Ucuncu kattan asagiya dogru geliyorum, giris katta bizim butun hali ve kilim desenlerinin nereden geldigini hemen anlatan bir bolum var, tarih bilgisi icin yararli. Baska bir kosede,  yine,  Anadolu topraklarindaki,  Ermeni kent ve kiliselerinin 1915 oncesi ve son yillarda cekilmis fotograflari karsilastiriliyor. Hemen hepsi,  ilgisizlikten harabeye donmus,  tepelerdeki kiliselerin yerine TV veya GSM anten direkleri dikilmis. Bir kosede İngilizce olarak; “ Anamizin bizim icin agladigi gibi,  ben de Van icin agliyorum. “ yazili. Van’da Ermeni yasamini,  tarlalari surmelerini,  agaclara caput baglamalarini,  Akdamar Kilisesinin rolyeflerini,  gumus isciligini gormek mumkun.
Cikista bir ahsap kapi uzerindeki,  oyma isciligine takiliyorum son kez. Gercekten,  bir iscilik saheseri. Yuzyillar boyunca,  pesine dusen cok olmus,  Almanlar,  Osmanlilar’in elinden almislar,  anlayabildigim kadariyla. Mus’ta Ana Kehot Manastirinin kapisi imis.
Tekrar ikinci kata cikiyorum bu sefer milli sanat galerisi icin bilet aliyorum (800AMD). Asansorle en ust kata cikip oradan gezmeye basliyorum. Eger Rus diye bildigimiz ancak Ermeni olan Ayavzovski’yi begeniyorsaniz, en guzel eserlerinden birkacini, burada gorebilirsiniz. Diger meshur Ermeni ressamlardan ornekler de var. Ozellikle oryantalist tarzi benimseyen Suryenyants’in tablolari gorulmeye deger. Avrupali sanatcilar bolumunun hemen girisinde birkac guzel Boticelli de gorebilirsiniz. Ben hic anlamam resim’den ve ressam’dan. Uzun sure bir tablo’ya baktim sonra yanina gidince Ayvazovski oldugunu anladim, bir daha bir daha. Demek ki anlamadan da gezilebilinirmis
Muze binasindan cikiyorum, su anda sicaklik 38C, cok ozlemisim, icecek su ariyorum, ilk cesmedeki buz gibi su imdadima yetisiyor. Cumhuiyet meydaninin karsi kosesi Postane. Pul ve kartpostal alma girisimim olumsuz, pek az rusca bilen var yeni nesilde, calisanlar genc ve Ermenice bilmek zorunluluk.
Muze calisanlarindan aldigim lokanta tiyo’sunu degerlendirerek yakinlardaki bir lokantada yemek yiyiyorum. Menu bizim menu, hicbir fark goremedim, sadece ici fasulyeli dolma harici. Yemekler vasat ve yagli ama diger yandan da servis hizli ve fiyat cok ucuz.
Hizlica yemegimi yedikten sonra, bu sefer hedefim, Mavi Camii Gokmescit olarak bilinen sehirin tek camiisini gormek. 5 dakikalik yurume mesafesinde, yogun bir cadde trafiginin yani basinda sessiz sakin bir ic avlu ve Iran camiilerinden biri mavi cinileri ile. Hosuma gitti sessizligi. Turistler burada dinleniyor agaclarin golgesinde ve cati altinda. Huzur dolu bir yer. Minare, Iran’da gorduklerimin aynisi disaridan. Tek basina ve yanliz. 



Simdi yolun karsisindaki Pazar yerine gidiyorum, rehber kitaplarda ve haritalarda gecen ‘Puck Shuka’ kapali Pazar alani hedefim. Resepsiyon’dan buranin katakulli ile artik bir super market oldugunu ogrenince inanamadim. Malum turist kitaplarinda ve haritalarinda gosterilen bir yeri ortadan kaldirmak imkansizdir baska ulkede olunca. Ama burada olagan birseymis gibi guzelim eski soviet Pazar yerinin icine bildigimiz supermarket’I kondurmuslar. Moral bozucu bu haliyle. Ama eski esnaf girisin hemen solunda yer alan kor kosede, numunelik de olsa bir yer tutmuslar. Sebze / meyve (kuru ve taze) ve otlar/caylar/baharatlar satiyorlar. Kekik almak icin biraz ugrastim ama ne hikmetse bulamadim ama bu sayede bir cok cesit ot (baharat) deneme/koklama imkani da buldum.
Sirada daha evvel okudugum ama acik olup olmadigindan emin olamadigim butik bir muze var. Wood-Carving Muzesi. Kapali Pazar yerinin hemen yakininda, 2-3 dakika yuruyunce buluyorum. Ama sorarak, cunku ne Ingilizce ne de Rusca bir tabela gozume carpiyor. Yuksek bir apartmanin giris kati, muzeye cevrilmis. Giris 500AMD ama bilet disaridaki baska bir dairede kesiliyor, atolye gibi. Tahminen 100m2 ya var ya yok ama inanilmaz guzel tahta oyma eserleri barindiriyor. Kasiklar, dudukler, tabaklar, altliklar, kitap ayraclari neler neler var ve nasil islenmis inanilmaz. Ne yazik ki satin alma imkani yok hicbirini. Halbuki el isi de olsa belki satilir diye dusunuyorum. Motifler bizim oya islerini andiriyor, bazi motifler o kadar cok yakismis ki, fotograf cekip aynisini Pazar’da arayasim var ama imkan yok. Ermeniler’in genetik mirasi olmali,  oyma islerine yatkinligi. Birbirinden guzel ahsap oyma ornekleri,  kasiklar,  taraklar,  tabaklar,  katckarlar,  buyuk sabir ve ustalik ornekleri, ama ne bir nasil yapildigina dair video ne de fotograf ne de gosterim var, YouTube’dan baska cozum yok yine.
Buradan cikinca kosa kosa son muzeye yetismeye calisiyorum. Sergey Parajanov. Bu muze de yine buraya cok yakin. Ama muze 17 00’de kapandigi icin 16 :30’da orada olmaya calisiyorum. Kapi kapali, zili caliyorum, bekci kapandigini soyluyor. Rusca bilmek yine ise yariyor. 700AMD ve icerideyim. Yarim saat zamanim var muzeyi gezmek icin. Deli cilgin bir adammis Sergey Parajanov. Muze oldukca keyifli ve renkli. Sergei Parajanov (1924-1990) Ermenistan’in en taninmis film direktoru. Kariyerinin onemli bolumunu Kiev’de gecirmis. Escinsel oldugu icin Sovyet hapishanelerine bolca girip cikmis. Ancak muzede bu konu bir “karalama kampanyasi” olarak degerlendiriliyor. Escinsellik halen cok tabu bir konu. Dolayisiyla en iyisi bilmezlikten gelmek. Perestroika doneminde Ermenistan bu cilgin ogluna sahip cikmis, geri cagirmis ve kendisine bir bina yaptirmis. Bu bina simdi muze olarak hizmet veriyor. Parajanov’un olaganustu hayal gucunun urunleri olan meshur kolajlarina evsahipligi yapiyor. Filmleri arasinda basyapiti sayilan “Nar’in Rengi”ni mutlaka izlemelisiniz. Kisa bir gosterimi var muzenin icinde. Ermenice bilmeniz gerekmiyor. Film tamamiyla gorsellik uzerine kurulmus, dussel bir solen.
Muzeden sonra acele olarak hostel’e gidiyorum, ertesi gunun planini yapma zorunlulugu var. Hostel’e uc kere soylememe ragmen hala taxi ile bir gelisme olmadigini goruyorum. Amacim en uzak noktalardaki gorulecek yerleri gorebilmek yarina, bu da ya turla ya da taxi ile olabilir, araba kiralama alternatif disi. Bir kosu tur sirketlerinin programina bakiyorum, bana uygun olan tur yok onumuzdeki iki gun icinde. Tek alternative hostel’in ayarlayacagi taxi (ya da private hire – yani soforlu taxi). Hostel’e vardigimda yine ayni sorun, fazladan oda ve yatak satmislar yine bir suru kisi bekliyor. Onlarin isini halledip bana sira gelinceye kadar 1 saat gecti. Rotayi ciziyorum, telefon ediyoruz, fiyat 40000AMD, yaklasik 100USD. En iyi alternatif bir iki yolcu daha bularak bunu paylasmak. Bu sirada asagidaki odadan cikan Avustralyali bir genc seyyah, ben de o taraflara gitmek istiyorum beni de yaz diyor, ikinci kisi olarak. Sabah 06:30 kahvalti icin sozlesiyoruz. Avustralyali disariya cikinca ben de resepsiyon onunde mail’lerimi check etmek istiyorum, yine ayni sorular ve cevaplar, nerelisin Turkum, ne is yapiyorsun ? neden buradasin ? Turist, nereleri neden gezmek istiyorsun ? ve meshur soru, Ermeni katliamini Kabul ediyor musun? Sorular hep ayni sirayla geldigi icin problem yok, zaten firca seklinde oluyor, okulda milli guvenlik dersi tadinda ama bu aksam daha sanssizim, karsimdaki kiz doktorali tarihci ama para kazanmak icin geceleri resepsiyonist hostelde. Cattik mi belaya, 15 dakika’da kendimi zor attim odaya. Musteri miyim davanin sanigi miyim anlamadim. Sorgu sual bitmiyor, cevaplarimi begenmiyor. Sen benim gibi dusunsen bile kimse Turkiye’de senin gibi dusunmuyor diyor. Anlatiyorum, emiri veren 3 pasha’yi zaten oldurdunuz; ocunuzu aldiniz, Turkiye devleti 1923 su bu gak guk bu sefer Urartu diyor, bizim koyu de Sirplar kesti diyorum, Hamidiye diyorum, Hamidiye’nin suyu meshur, diyorum sen Turkiye’nin neresindensin, biz aslen buraliyiz diyor vs. Neyse zor attim kendimi odama. Bu kacinci buraya geldigimden beri. Ya rusca konusuyorum demeyeceksin ya da bu sorgulamaya tahammul edeceksin. Tabii butun hayatlarini bunun uzerine kurmuslar, Turkiye bizden ozur dileyecek, para verecek, toprak verecek sonra hersey iyi olacak, Turk bulursan affetme seklinde.

No comments:

Post a Comment