Sabah 06:30 gibi kalkıp meşhur Milford Sound milli Parkı'na doğru yola çıktım. Gunun ilk isiklarinda seyahat etmek bir yaz gunu ozellikle boyle guzel bir dogasi olan bir yerde cok guzel.
Yolun ilk kismi Queensland’a hayat veren buyuleyici golun yanindan devam ediyor. Ilk mola yol ustunde yine muthis bir gol kenarinda olan Te Anau koyunde.Sonra da ver elini Milford Sound.
Milford Sound’un bu kadar meshur ve el degmemis olmasinin sebebi, kara ulasiminin uzun seneler boyunca cok sinirli olmasindan kaynaklaniyor sanirim. Milford Sound yolunda hep daglarin arasinda seyahat ediyorsunuz, karsiniza cikan 1,2 km’lik Homer tunel’inden gecince, ki daglari baska turlu asmak anlasilan mumkun degilmis, bu kadar dogayi koruyan bir ulkede, baska bir cografya karsiliyor sizi. Yagmur ormanlarindan gecerek denize dogru. Yillarca denizden ve cok sinirli ulasim oldugu icin (hava/deniz muhalefeti) inanilmaz az yerlesim var bolgede.
Milford Sound 3-4 saatlik bir yolun sonunda. Queenstown’dan 307km suruyor. Ama sırf o yol bile insanın sürekli durup fotoğraf çekmek isteyeceği kadar güzel bir yer.
Yol boyunca bircok noktada fotoğraf molası verdim, Mirror Lake (Ayna Gölü), Chiasm ve Valley of 1000 Waterfalls (Bin Şelale Vadisi) gibi inanılmaz yerlerde durdum. Özellikle Bin Şelale Vadisi çok büyüleyiciydi, yağan şiddetli yağmur suları yüksek dağların tepesinden kendilerine yol bulup ince şelaleler halinde yüzlerce metreden dökülüyorlar. Aşağıda ise devasa buz kütleleri yağmur suları tarafından eritilmeye direniyor adeta. Yeni Zellanda'nin acik ara en guzel yeri oldugunu soylemeliyim.
Norvec fjordlarini andiriyor ama tropikal veya guney amerika'da yetisen agaclar da var. Hem sicak hem de karli tepeler var.
Limandan surekli tur tekneleri kalkiyor. 60NZD'den baslayan fiyatlarla. Hemen herkes aynı rotayı yapıyor. Bazısı 1 saat bazısı 2 saatte. Bazı turlarda da yemek var ama bütün turlarda cay ve bisküvi servisi turun bir parçası. Ben 75NZD'lik bir tur buldum ve ufak bir tekne ile yaklaşık 30-40 kişi yola çıktık.
Kaptan’in(ayni zamanda rehber) nefes almadan yaptigi anlatimla inanilmaz guzel bir - bir bucus saat gecti. NZ'nin en cok yagmur alan yeri (182 gun ortalamasi var) olmasina ragmen cok gunesli bir gun olunca manzaralar doyumsuzdu, surekli disarida (guvertede) olmak da. Yani gemi turu ile Milford Sound'u gormeden NZ'den geri donmek yok :-)
Milford Sound temelde bir fiyort. Fiyort, çok eski çağlarda buzulların dağları yardıktan sonra çekilmeleri ve erimeleri sonucu orada kalan su oluşumu anlamına geliyor. Dik yamaçların komşuluk yaptığı suyun derinliği yer yer 1000 metreyi bulabiliyormus. Milford Sound Yeni Zelanda’nın en büyük ulusal parkı olan Fiordland National Park’ın içindeki 14 fiyort’tan en büyüğü ve en popüleri. Ülkenin tam üçte birini ulusal parklar oluşturuyor ve Fiordland aynı zamanda en çok yağış alan ulusal park özelliğini taşıyor. Temelde yağmur ormanlarından oluşan bölge bir yıl içinde tam 12 metre yağış alıyormuş, Yani Londra’ya bir yılda yağan tüm yağmur buraya sadece 12 saat içinde düşüyormuş! Subtropikal bir iklime sahip olduğu için (45 derece güney) ne çok sıcak ne çok soğuk olan yer dünyanın en nadir hayvanlarına da ev sahipliği yapıyor. Özellikle tüm dünyada toplam sayısı 200 olan bir kuş türü varmış, hükümet onları korumak için elinden geleni ardına koymuyor. Bu arada Yeni Zelanda’da doğanın bu kadar bozulmamış olmasının sebebi insan yerleşiminin çok geç başlamasıymış. İlk yerleşimciler adaya sadece 800 yıl önce ayak basmış, Antarktika’yla birlikte yaşamın en geç başladığı yer imiş. Avustralya’daki aborjinlerin adada 40000 yıl önce bile cirit attıklarını düşünürsek gerçekten çok geç bir tarih. Milford Sound’taki dağların özellikleri okyanus tabanından dimdik olarak yükselmeleri, özellikle bir tanesi dünyanın bu alanda en yükseğiymiş (su seviyesinden 1600 metre yükselerek). Bu da bölgeye girer girmez nefes kesici bir manzara sunuyor. Şelaleler gerçekten güçlüydü, gemi birkaç tanesinin dibine kadar yaklaştı, suyun o gürültüsü, geminin şelalenin gücüne karşı koyma çabası inanılmazdı.
Milford Sound gemi gezisine ek olarak yapilmasi gereken buradaki yuruyus rotalarini yapmak. Dunyanin en guzel yuruyus rotasi olarak Milford Sound gosteriliyor (ne duydum, ne gordum daha evvel) ama soyleyenlerin yalancisiyim. Kulaktan dolma bilgilerim soyle, yuruyus bir kac gun suruyor, eger yuruyus rotasindaki kulubelerde rezervasyonunuz yoksa, cadir konaklama ihtimali olmadigi icin bu yuruyusu yapmaya izin yok. Gereken 8-12 ay evvelden rezervasyonunuzu yaptirmak. Dünyanın en güzel trekking yolu seçilen Milford Track, toplam 53,5 km boyunca uzunluğa sahip ve her gün sadece 80 kişinin yürümesine izin veriliyormus. Ve bu yürüyüşü yapmadan önce izin için adınızı listeye yazdırıp yaklaşık 6-10 ay kadar beklemeniz lazım. İnanılmaz değil mi? Burada izin için bekleyecek zamanınız yoksa sizi memnun edecek bir dünya başka trekking rotası var. i-site merkezlerindeki haritalardan birini edinip seviyenize uygun olan birine başlayabilirsiniz. Harita üzerinde kamp alanları, temiz su kaynakları, tuvaletler, yemek yerleri tek tek işaretlenmiş, kaybolmanız imkansız. Yalnız bazı yollar özellikle soğuk aylarda (Nisan sonu-Ekim sonu arası) çığ tehlikesi ve aşırı rüzgar nedeniyle kapatılıyor, yola çıkmadan önce iyice soruşturmakta fayda var.
Milford Sound’un ilginc bir hikayesi var. Adayi kesfeden Kaptan Cook, burayi gormus ama hava kotu oldugu icin, fjord’lara carparim korkusu ile iceriye girmeyip devam etmis. Buraya verdigi isim acaba carpar miyim dan, Doubtful Sound verilmis kendisi tarafindan. Kaptan John Grono buralara 1812’de gelene kadar buralari kesfedilmemis kalmis, Galler’deki koyunun ismi Milford Haven ile kaydetmis bu yeri. Daha sonra gelen Kaptan John Lort Stokes, buranin son ismini vermis. 1888’de Mackinnon gecidi bulununcaya kadar gelen giden kimse olmamis ama akabinde yogun bir ziyaretci akimina ugramis. Yillar sonra 1877’de Iskocyali eski asker Donald Sutherland, Italya ve Yeni Zellanda’da gorev yaptiktan sonra Fok avlamak icin buraya gelince burayi goruyor ve buraya asik oluyor, ilk gordugunun uzerinden birkac sene gecince de yerlesiyor buraya tek basina kopegi ile. Oranin yerlisi 2 Maori kabilesi ile ahbap oluyor ve kendine bir hayat kuruyor, ta ki yolcu gemileri turistleri ve macera (altin) arayan gocmenleri getirene kadar. 1890 yilinda da mazbut dul Elizabeth Samuel’le evlenip, Milford Sound’un ilk otelini yaparak buradaki turistlere hizmet vermeye basliyorlar. Once ressamlara ve altin arayan maceraperestlere sonra da yuruyus turistlerine hizmet veriyorlar. Inanilir gibi degil ama ilginc olan burasinin ilk yuruyus (turizm) rotasi olmasi. Cok uzun yillar sonra Homer Tunelinin acilmasiyla turist trafigi yogunlasmis. Halen tunelin Milford tarafinda 120 kisi yasiyormus, hepsi turizm ve dogayi koruma ilgili calisanlardan olusmaktaymis. Senede 1 milyon ziyaretci almasi sasirtici olmamali, dedigim gibi guzel havalarda buyuleyici. Insan (tabii ki de) hayret ediyor nasil bu kadar iyi korunabilmis diye. Hatta isi abartip, su alti gozlem evi (Discovery Center) da kurmuslar ve siyah mercan olusumlarina bakma olanagi sunuyorlar. Discovery Center, buradaki sualtı yaşamı zengin olduğu için milyonlarca dolar harcayıp uygun bir koya gözlem merkezi inşa etmişler. Yerin 60 metre altına inip doğal yaşamındaki balıkları ve siyah mercan denilen ama aslında rengi beyaz olan mercanları izliyorsunuz.
Milford Sound’tan sonra bu sefer guney adasinin en guney ucuna gitmek hedefim. Hava gunesli, havada bulut yok, daglar geride kaldi, ovalarin arasindan once Invercargill’e sonra da adanin en guney ucu Bluff’a vardim. Iskocya’daki balikci kasabalarini andiriyor burasi.
Donus yolunda heryer dumduz ve goz alabildigine koyun var heryerde.
Aksamleyin su ana kadar gordugum en iyi hostel olan Nomad’a (Queenstown’a) vardim. Gercekten de hersey dusunulmus harika bir hostel. Ama orada bile sadece bu gece yer vardi. Ertesi gun icin tur bakiniyorum ama fiyatlar inanilmaz pahali, rekabet olmayinca sirketlerin arasinda. Meshur bungee jumping, ki dunyadaki dogus yeri burasi, haliyle fiyatlarda hicbir indirim yok, aksine artiyormus.
No comments:
Post a Comment