30 Aralik, neredeyse senenin son gununun ilk dakikalarinda Air NewZealand ucagi ile Auckland Havalimanina vardim.
Otel rezervasyonu yok, neyse ucaktan cikip pasaport kontrol’une gidiyorum, hizlica gectim, ama arkasindan bir kuyruk daha var. Daha evvel ilginc bir giris formu vermislerdi, onu doldurdum hizlica, yaninda tohum, elma, armut, fidan, hayvan, toprak var mi seklinde, tahminen formalite diye dusundugum bu zaman kaybi megerse cok ciddi bir olaymis. Pasaport kontrolunden sonra uzun bir kuyruk var. Sorgu sual ve arama var, yani ulkeye bagajlarla girmeden gercek bir filtre ve arama var. Zaten heryerde ya cop’e at ya da gumruge bildir tabelalari var, sebebi anlasildi. Son kalan elmami da yiyiyorum varmadan kontrole. Elmanin kalanini cope atarken, cince ve ingilizce yazilmis bir yazi dikkatimi cekti, cop tenekesinde)
Giriste sıkı bir kontrolden geçtik tum ucak olarak, ülkeye her türlü yiyecek, içecek sokmak yasak olduğu gibi yanınızdaki hediyelik eşyaları bile iyice inceliyorlar, yapıldığı malzeme uygun olmadığı sebebiyle çöpe atmanızı isteyebilirler. Çantanızdaki yürüyüş ayakkabıları bile tabanında toprak var mı diye kontrol ediliyor, çünkü toprak taşımak demek farklı canlıları Yeni Zelanda’ya taşımak demek, bu da ülkenin ekolojik dengesini ve benzersiz doğal yaşamını tehdit ediyormuş! Hayatımda doğası bu kadar korunup özen gösterilen başka bir yer daha ne gordum ne duydum.
Bu cendereden cikinca havalimaninin kucuk ama hareketli binasinda ilk olarak 7/24 acik olan cep telefonu sirketlerinden Vodafone'un turist tarifesi (45NZ$), data, voice, SMS, MMS, 2 ay kullanilabilir tarifeyi aldim. Pahali gibi gozukebilir ama kesinlikle gelir gelmez yapilacak ilk is. Akabinde bu aksam burada kalip sabahin erken saatlerinde arabami teslim alacagim icin biraz dinlemek icin gidis katina cikiyiorum. Cok kalabalik. Ucuslar ya erken ya da insanlar gece yolculugu yapmiyorlar Avustralya’daki gibi, o yuzden tiklim tiklim dolu potansiyel uyuma yerleri, ama cok uykum var, sabah uyandiriyor yanimda gurultu yapanlar. Araba kiralama sirketi (goreceli olarak daha ucuz oldugu icin digerlerine gore) havalimaninin disinda. Bekledigimden daha az bir formaliteden sonra eski ama bakimli arabami alip yola ciktim. Istikamet guney adasi. Uzun bir yolculuk olacak. Yollar bombos, UK’deki gibi trafik sagdan akiyor, guzel yeni bicilmis yemyesil koyunlarin otladigi meralar, tarlalar ve ormanlar arasindan geciyor. Guney adasina gecmek icin Wellington’a vakitlice varmam lazim. Iyi ki internet olan telefonumdan feribot icin rezervasyon yaptirdim. Wellington yolu uzerinde, Outdoor sporlari merkezi Taupo ve thermal bolge Rotorua'yi ziyaret ederek, Wellington'a gece yarisini az gece vardim. Ilk gunku izlenimim, ulke inanilmaz yesil, ormanlar, vadiler, nehirler, volkanik bolgeler, gayserler, sicak su bolgeleri ile cennet, trafik yok ama yollar bos olmasina ragmen yogun bir karavan trafigi var. Dogru yerdeyim :)
Wellington ve Picton yani guney ve kuzey adasi arasinda iki ayri sirket sefer duzenliyor. Araba ile bu seyahatin bedeli sofor dahil tek kisi 200NZ$ civarinda. Araba buyuyunce fiyat da katlanarak artiyor. Feribot’ta yolculuk 3 saat suruyor. Ufak bir sorun var, o da son dakika bilet olmamasi, butun biletler bitmis oluyor 1-2 gun evvelinden. Ben yine de sansliyim, ulkeye varir varmaz internete girdim bilet icin ve gece 02:30 hizli feribotunda yer vardı. Neyse feribot’ta arabayı alta park ettim yukarıda bulunan yolcu salonu zorunlu ikamet yeri yolculuk boyunca. Herkes otel gibi yayılmış. Kosede ancak sığabileceğim bir yer buldum, bir el omuzuma dokundu, ‘you are the last one’, yolcu salonu bombos, herkes gitmis, 3 saat yolculuk cok hizli gecmis. Kosarak asagiya indim. Daha başlamamış araç indirme cok sukur.
No comments:
Post a Comment