Saturday, 20 September 2014

DAY5 - 20130911 - WEDNESDAY - KYOTO

Bugun rotamiz Kyoto, Osaka'ya 40 km. uzaklikta bulunan Kyoto Japonya'da turizmin baskenti. Muhtesem tepelerle çevrilmis Kyoto tarihsel merkezleriyle ve unutulmaz efsaneleriyle eski Japon kültürünün tüm mirasini bünyesinde barindirmaktadir. Yeni endüstrilerin sehre girmesine ragmen sehir halen porselen ve seramik sanayi, el isi lake kaplama sanayi, ipek endüstrisi, bronz ve demir isçiligi, bebek ve biblo üretimi gibi Japonya'nin geleneksel endüstrilerinin en büyük merkezidir. Babadan ogla geçen el isçiligi kavrami yavas yavas teknolojiye yenik düsmekte ve tüm geleneksel sanatlari ve endüstrileri tehdit etmektedir. Kyoto ayni zamanda bayramlarin sehri olarak da bilinir. Takvimde yer alan bir çok geleneksel bayram renkli gösterilerle burada kutlanmaktadir. 794 senesinden 1868'e Japonya'nin baskenti olan Kyoto tarihi dokusunu yitirmemistir ve halen bir çok eski tapinagi , titizlikle bakilmis bahçeleri ve saraylari turistlerin ziyaretine açmistir.
Kyoto'ya varinca, herzaman ki aliskanligimizla, Tourist Info'ya ugrayarak nereleri gorebilecegimizi, nasil ulasabilecegimizi ogrendik ve haritalarimizi edindik.
Kyoto'da metro sistemi var ama bir cok ziyaret edilecek yere otobus ile ulasiliyor, tabii ki de yurume mesafesinde olanlar da var. Ama sehirin icinde o kadar cok gezilip gorulecek yer var ve bunlar birbirlerine uzak dagilmis ki sehirdeki belli basli yerleri gormek icin 3 gun ayirmakta fayda var. Biz 2 gunde bircok yeri goremeden biraktik, ki hizli gezenlerden olmamiza ragmen.
Tren Kawaramachi istasyonuna kadar geldigi icin, biz ilk olarak Imparatorluk Sarayi'na dogru yola ciktik metro ile. Eski Imparatorluk sarayi, buyuk bir (Eski Imparatorluk) bahcesinin icinde. Bu genis bahcenin icinde hem Eski Imparatorluk Sarayi hem de Sento Sarayi var (bahcesi ile meshur). Ikisi icinde mutlaka pasaport ile basvurup ayri ayri giris bileti almak gerekiyor. Giris biletleri bedava ama giris biraz sikintili cunku iceri girmek icin rehberli tura dahil olmak gerekiyor ki sayisi gun icinde sinirli, ayni sekilde giren turist sayisinda bir sinirlama var. O yuzden ideal olan sabah ilk is gidip gun icinde ya da ertesi gun icin giris icin rezervasyon yaptirmak (pasaport ile).
Eski Imparatorluk Sarayi, birbirinden etkileyici binalar ve bahcelerden olusmus. Rehberin Ingilizce anlattigi kadariyla, bir suru bina 2nci Dunya Savasi'nda bombalanabilir korkusuyla sokulmus ve paketlenmis. Ama bir daha da yerine konmamis. Bos kalan yerlerde de su anda hicbir sey yok. Eger sokulen binalar yerine konsaymis, binalar arasinda bahceye cikmadan dolasmak mumkun olabilirmis. Icerideki butun yapilar ozellikle kapilar ve catilar cok ama cok etkileyici cunku benim daha evvel hic gormedigim bir sekilde yapilmislar. Grubumuzdaki herkes bolca fotograf cekiyor. Grubun en ilginc katilimcilari Geysa kiyafeti (ya da geleneksel Japon kiyafeti Kimono + terlik + vb) giymis iki genc kiz. Bu tip 2 kiz ciftini cokca gorduk Kyoto'da. Sunnetlik kiyafet giymis gibi dolasiyorlar etrafta. Zannederim bir gelenek. Gezenlerden bazilari pek de Japon'a benzemiyordu ya, neyse)
Imparatorluk sarayindan ciktiktan sonra ikinci duragimiz bahceleriyle meshur Gümüs tapinak Ginkakuji. En meshur Zen tapinaklarindan biriyle karsilastik. Buradan ciktiktan sonra Philosopher's Walk diye adlandirilan yuruyus yolundan Eikan Do Temple ve Nanzen Ji Temple'a gittik. Ikisi de erkenden kapandigi icin iclerine (en ic bahceye) giremedik ama disaridan bile (dis bahce) cok etkileyici yapilarla dolular. Buradan Kiyomizu'ya gitmek istedik, etkileyici gunbatimini karsilamak icin ne yazik ki bu tapinak da erkenden kapandigi icin bu istegimizi gerceklestiremedik. Biz de Gion'a, Geysa'larin gorulebildigi, 18:00- 19:00 arasinda, gitmeye karar verdik. Sansimiz yaver gidiyor patlayan flas'larin arasinda ilk ve ikinci Geysa'yi goruyoruz. Oyle pek bir fark anlamiyoruz, cunku konusmadan hizli hizli ayaklarindaki kalin terliklerle yuruyorlar bir restoran'dan digerine.
Biz de karnimizi doyurak bir yer aramaya basliyoruz. Nehir boyunda teras'larda servis yapilan yan yana dizilmis restoranlar dikkatimizi cekiyor. Bircoguna rezervasyonsuz (teras) alinmamamiza ragmen, sansimiz yaver gidiyor ve nehir kenarinda yemek yenen bir restoranin terasindayiz. Yemekler (Sushi-Sashimi) ve sicak sake bir harika. Yemek hizli bitiyor,saat daha cok erken. Biz de devaminda hep okudugumuz ama hic gormedigimiz, japonlarin gittigi kucuk meyhanelerden (meze onunuzde hazirlaniyor) birine girmeye calisiyoruz, hosumuza giden birini bulunca sikisarak da olsa oturuyoruz. Icerisi gercekten de cok kucuk ama cok sicak bir dost ortami var. Hemen nereden geldigimiz, ne kadar zamandir orada oldugumuz vs gibi daha evvel Japonlardan hic duymadigimiz sorular soruluyor. Kafalar guzel anladigimiz kadariyla ya da bu Japonlar baska Japon. Biraz konusunca herkesin herkesi tanidigi ufak bir meyhaneye geldigimizi anliyoruz. Daha evvel yemek yememize ragmen, bir suru mezenin tadina tekrardan bakiyoruz.
Cok gece kalmadan, ayriliyoruz. Zaten Osaka'ya giden son tren cok erken olunca, baskaca da bir alternatif yok.

No comments:

Post a Comment